Bir Kahve İçimlik Londra

Çok uzun değil sadece bir kahve içimliğine Londra`daydık minik Emre ile birlikte. Londra`ya ilk gidişim değil bu. Uzun yıllar önce eşimle birlikte bir kere daha gitmiş biraz daha uzun bir süre kalıp şehrin altını üstüne getirmiştik. O zaman henüz dijital makinalar yoktu, anlayın işte ne kadar zaman geçmiş üzerinden. Köprünün altından çok sular akmış, çok şey değişmiş ama Londra yine aynı güzel. Çocuklu gidip aile ziyaretlerine daha ağırlık vermeyi amaçladığımdan bu sefer sıradan bir Londra gününü özümsemeye, şehre bir de orada yaşayan birinin gözüyle bakmaya çalıştım. Şanslıydım çünkü hava oldukça ılımlıydı. Kaşıma girerken ceketsiz dışarı çıkabiliyorduk hala. Londra` nin meşhur şişli ve yağışlı havası yoktu, şehir bana gülümsedi adeta.

Londra`da onbeş milyon insan yaşıyormuş ve dünyanın her yerinden sürekli gelen var. Afrika ve Hint-Pakistan kökenliler yabancılar arasında daha çok ağır basıyorlar. İngiliz kültüründe eğitime çok önem veriliyor. Çarşının ortasında kocaman bir kütüphanenin olması çok hoşuma gitti, fakat kiliselerini çok kasvetli buldum. Orta çağdan kalma gibiydiler. Eğitim dedim, bahsetmeden geçemeyeceğim. Çocuklara okulun sevdirilmesi çok güzel. Büyük bir kısmı üniversiteye yönlendiriliyor. Fakat yüksek öğrenim çok masraflı. Bu yıl senelik aidat 9000 Sterlin civarındaymış ve seneye daha çok artacakmış. Yalnız evde küçük bir tamirat yaptırmak isterseniz bir boyacı zar zor bulursunuz.
Şehrin genel görünümü yemyeşil. Evler çoğunlukla sıra sıra, birbirine bitişik ve iki katlı. Yüksek binalara sadece Londra`nın merkezinde rastlayabiliyorsunuz. Her evin küçük ya da büyük bir bahçesi, adım başı yemyeşil parklar var. Sanırım yapılaşmanın belirli kurallar içerisinde olması ve nüfusun aşırı yoğunluğu ev fiyatlarını inanılmaz ölçüde tetikliyor. Üçyüzbine aldığınız bir evi kısa bir süre sonra beşyüzbine satabilirsiniz. Bir oda bir salon dairenin kirası 900 sterlin civarında.
Bu tezgahta büyük bir şanssızlık eseri fazla mal yok. Oysaki hafta sonunda burada bir renk cümbüşü vardı. Yağışlı havasından belki Londra`da bağ bahçe de oldukça çok. Biraz şehir dışına çıkıldığında meyve ve sebze bahçelerine rastlayabilir daha da güzeli girip kendi ellerinizle toplayabilirsiniz. Böyle sokak tezgahlarında ilgimi çeken sebzelerin önceden tartılıp metal süzgeçlerde müşterisini beklemesiydi. Ürünler genelde o bölgede yetiştirilenler olurmuş.

Çok güzel restoran ve kafeler var burada. Dünyanın her yerinden mutfak kültürüne rastlayabilirsiniz. Yemeğe çok önem veriliyor. Televizyonlarda çok fazla yemek programları var. Yemekteyiz programının ingiliz versiyonunu da bir akşam izledim. Yarışmacılar birbirlerini değil yemekleri yediler. Çok az reklam var, yarım saatlik bölümler halinde veriliyor. Yalnız genelde akşam programları çok hoşuma gitmedi. Sınırları oldukça zorlayan yayınları var.
Başta dediğim gibi gezmeye fazla zaman ayıramadım. Kısa bir yürüyüş yaptığımız bir günden bir kaç kare var yalnızca.


Kendi günlük yaşantımdan bir kaç gün çalıp konuk olduğum ve beni çok sıcak karşılayan, özenle ağırlayan ve üzülerek orada bıraktığım tüm yakınlarıma içten sevgilerimi yolluyorum. Ama her tatilin en güzel yanı galiba  eve dönmek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız yemeklerimin tuzu biberi...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...